Seni her uğurladığım da başka bir acı oturuyor bünyeme. Sanki bir daha hiç bir araya gelmeyecekmişiz gibi hissediyorum. Gideceğin gün genelde sen evden çıkmadan önce çıkıyorum ki sana son kez sarılırsam yine o nefret ettiğin kırmızı ve ağlamaklı suratıma tahammül etmek zorunda kalmayasın diye.
Bazen geldiğinde sana o kadar çok alışıyorum ki bıkmışım hissi uyandırıyor yüreğimde. Sonra ayrılık sarılmaları gelince, kokun her burnuma değişinde daha gitmeden özlemini hissediyorum.
Dün gece odanın sıcaklığı her zaman ki gibi eksileri görüyordu. Ayaklarımda 3 yastık, battaniyem, yorganım bir türlü beceremedik ısınmayı. Hani abarttığım ruh halim var ya, tekrardan girdim içine. Çok fazla sensiz hissettim… Sensiz, sizsiz, yalnız…
Yatağa girince hemen uykum gelmiyor, bütün gün olan bir şeyleri anlatmak istiyorum birine ya da kalkıp bir sürü dizi izlemek istiyorum. Gel gör ki tek başıma konuşamıyorum ve bilirsin tek başıma dizi de izleyemiyorum…
Sürekli az kaldığını söylüyoruz birbirimize, bu deli özlemle saatleri saymadığıma şükrediyorum. Mesela bak en az bir ay var görüşmemize. En az bir ay var konuşmama…
Yine konuşuyorum kendi kendime. Sen gününü ayarlasan, bu sefer benden olsun biletler. Geceden binesin ki sabah sana layık bi kahvaltıyla karşılayabilesin günü. Sonra aralarız perdeyi sen yaptığım orta şekerli kahvenin yanına bir sigara yakarsın, dumanında kaybolur gülüşlerimiz…
Ayrılık vakitleri sızlatıyor yüreğimi, aynı şimdi ki gibi.
Valizinin arnavut kaldırımlı sokaklardaki sesi beynime işkence ediyor, duydukça hüzünleniyor yüreğim. Vedalar acımasız ama şirin hüzünlerdir. Ve bunlar tatlı vedalar…
Kendine iyi bak abla olur mu? Hava durumlarını takip ediyorum, buradan daha soğuk geçiyormuş geceleri. Hassassın sen, bir yorgan yetmiyorsa üşengeçlik etmeyip ikinci yorganı da çek üzerine.
Geliş biletini alınca haber ver bana.
Güle güle git, çok bekletme…